VEHBİ KORKUTATA -KONUK YAZAR

Tarih: 06.03.2022 20:42

DİZDİRİLMİŞ DİZİLER

Facebook Twitter Linked-in

 

Türkiye’nin son yıllarda sinema sektöründe dev adımlar attığını duymuşsunuzdur. Mesela Amerika’dan sonra dünyada en çok dizi ihraç eden 2. ülkeyiz. Demek ki sektör başarmış. 

Nerdee o yıllar. Amerikan dizilerini gına gelene kadar seyrederdik. Pazar akşamı Dallas dizisinin yayın saati geldiğinde sokakta kimseler kalmazdı. Küçük Ev’deki Laura’yı kim unutabilir ve Kökler dizisindeki Horoz George’u. Ya da uçan kaçan, kendi kendine giden o arabayı.  Neyse çok bahsetsek başka bir şey yazamayız. Nispeten ucuz Brezilya dizileri furyası vardı bir dönem. Köle Isaura’nın Sekizyüzküsürüncü bölümünü gördüğümü hatırlıyorum. Bilmeyenler şaka yapıyorum filan zannedebilir ama değil. Aynı konuşmalar, aynı pozisyonlar, aynı tür konular, döndür döndür çek. Ucuz etin yahnisi. Onlar sadece görüntü çekip gönderse yeter. Sen burada senaryoyu uydur uydur gazla millete. Ne koysan kör satıcının sağır alıcısı misali seyrediliyor. Sonra Hint dizileri başladı. Ayda bir filan seyredilebilir nitelikte olduğu söylenebilir. Hiç olmazsa kıyafetler, müzikler filan renkliydi. 

Çok şükür kurtulduk. Artık yerli ve milli dizilerimiz var. Yani artık kendi milli kültürümüzü Amerikalılar gibi dünyaya tanıtabiliyoruz. Nasıl yaşadığımızı, nasıl entrikalar çevirdiğimizi, nasıl onun bunun karısına sarktığımızı, bunları yaparken de ne kadar yüksek erdemlere sahip olduğumuzu anlatabiliyoruz dünyaya. Garip garip mafya dialogları olsa da, ya da en kahraman devlet görevlilerinin çok kahramanlıklarını anlatan, birilerinin tecavüz ettiği ya da bir çoklarının tecavüz ettiği konuları veya yengesiyle filan iş bitiren.. ayyy.. yazması bile eziyet. 

Ama tam tamına yerli ve milli. Yüzde yüz yani. Çok çok filmi çeken kamera dışarıdan ithal edilmiştir. Kameraman yerli, oyuncu yerli, senaryo yerli. Konular pek yerli olmasa da. 146 ülkeye ve 700 milyon insana ulaşıyor dizi dizi dizilerimiz. Gurur tablosu.

Şimdi zahmet edelim ve Amerikan filmlerinden uyarlanmış hissini veren, Amerika’da büyümüş bebelerin oynadığını düşündüren, Amerikalı gibi düşünmeyi başarmış yönetmenlerin idaresinde türetilmiş, peydahlanmış, önce bu millete sonra dünyaya itelenmiş bu dizileri kime sattığımıza bakalım.

OSN şirketi, Birleşik Arap Emirlikleri’ne aittir ve 75 in üzerinde kanal sahibidir. Hemen hemen tüm Ortadoğu’da, Mısır, Cezayir, Libya, Fas, Tunus.. vesaire vesaire.. Afrika’nın kuzey ve doğu tarafında hemen her ülkede bir çok isim altında kanal ile yayın yapar. CEO’su Sam Barnett.. İngiliz. 2 sene devrettiği Marc Antoine d’Halluin dönemi dışında 21 sene’dir CEO. Kurcalasan büyük olasılıkla Yahudi çıkar. Kurcaladım ama bulamadım. Neredeyse mahalle bakkalı Niyazi’nin biyografisi bile olan Wikipedia’da bu adamınki yok. 

MBC.. Suudi Arabistan şirketi. CEO’su Marc Antoine d’Halluin. Fransız. Wikipedia’da ya da başka herhangi bir sitede bu adamın da biyografisinin olmadığını söylemeye gerek var mı. Bence gerek yok. Çünkü İslam ülkelerinde yayın yapan bir sürü kanalın yöneticiliğini yapan bir Fransız’ın geçmişini kurcaladığında bir sürü İslam düşmanlığına ulaşacaksın. Öyle her isteyene gösterirler mi.

Bu iki şirketin, Katar’daki medya şirketi ile dizi ihracatımızın yüzde 90 küsürünü yaptığını belirtelim. 

Bu iki şirketin yüzlerce radyo istasyonuna sahip olduğunu da söyleyelim. Söyleyelim de anlayın Müslümanlar üzerine ne oyunlar oynandığını. Katar meselesinde Türkiye ile arası bozulunca, Prens Selman efendi Türk malları ile beraber Türk dizilerine de ambargo koymuştu. Dizilerden ambargoyu kısa sürede kaldırdı. CEO’sunun ‘Lan Prens, bu işlere karışma. Sen sadece çekleri imzala. Bunlar bizim diziler, neyin ambargosunu koyuyon’ dediğini duyar gibi oldum, duymama gerek yok.

Öyle büyük erdemlere sahip olarak, öpüşen, koklaşan, onun bunun namahremine sarkan milli kahramanlarımızın, bir Türk dizisinde oynayarak Türk vasfıyla, yüzlerce yıl İslam’ın bayraktarlığını yapmış bu milleti dünyaya nasıl tanıttığını varın siz düşünün.  Varın düşünün ki bu dizilerin siparişini verip, kanallarında kitlesinin beynine iyice çakana kadar seyrettirenler aslında dünyaya şunu diyorlar: Alın size nizam-ı alem adına, ilayı Kelimetullah adına, zulmü bitirmek adına umudunuzu bağladığınız Türkler ahanda tam olarak işte bu. Öpüşen, koklaşan, yengesine ona buna sarkan..
 
Siz son yapılan birkaç dizi hariç bunların herhangi birinde İslami değerleri ululayan, içinde namaz kılındığı, oruç tutulduğu, zikir çekildiği.. yaa bırakın bunları ezan sesi duydunuz mu, hadi onu da bırakın tesadüf de olsa cami görüntüsünün kadraja girdiğini gördünüz mü hiç..

Kendi memleketimizde, öz yurdumuzda, özbeöz yurdumuzda, bizi gelenekten, töreden, ahlaktan, İslam’dan uzaklaştıran, zihin kodlaması yaparak gelecekte sulayıp büyütecekleri bir sürü fitnenin tohumlarını beynimize ekenler bunlar. Kim bunlar. Arap bile olmayan, İngiliz’in 1. Dünya Savaşı’nda dünyada kazandığı tam bir muzafferiyetin ardından iktidar verdikleri.. Arap halklarının hepsi yemin bile eder ki kendilerini yöneten idarecileri Amerika’nın sevk ve idaresindeki işbirlikçilerdir. Bunlar, askeriyesini, parasını, istihbaratını ve medyasını Amerika’ya, onun şahsında İngiltere’ye ve İsrail’e teslim etmiş, kendi memleketlerinde Amerika’nın taşeronu olarak iktidarcılık oyunu oynayan, müslüman filan olmayan, hatta İslam düşmanı, geleneğinden, ahlakından, dininden uzak işbirlikçilerdir.

Son dönemde uyanış, hoplayış, zıplayış filan isimli tarihi dizilerimiz de var. Yerli ve milli. Açıkçası vakit buldukça hepsini seyrediyorum. Set aralarında viski içen oyuncuları olsa da, Cuma namazına gitmek isteyenlerin senaryonun dinamiği içinde öldürülüp ekarte edilse de, analarımız rolünü oynayanların internette orda burada az elbiseyle vücut güzelliklerini herkese teyit ettirme gayretleriyle bol bol çektirdikleri fotoğrafları görünse de yine de Amerikan dizilerine beş basar. 

FETÖ, dünyanın her tarafında bizden topladığı paralarla okullar açtı. Şimdi hepsi Maarif Vakfı’na geçti, geçiyor, geçecek. Dünyada Türk okullarının faaliyet göstermesi çok açıdan önemli. FETÖ Amerikan ajanı yetiştirmek gayeli o okulları açmasaydı, Dünyada Türk okulları olmazdı. Haremde koca koca padişahlarımızı, halifelerimizi, hayatı, kadınlarla haşna fişna yapmak olarak gösteren Muhteşem Yüzyıl Dizisi olmasaydı, doğuş, büyüyüş, gelişişiş gibi dizilerimiz olmazdı. Bunların teknik ve ticari başarısı arkasından gelecek daha iyi, daha da iyi, en iyi dizilerin yolunu açıyor. 

İşlevlerini kısıtladığı dronları devasa paralarla kiralayıp bize SİHA’ları ürettiren İsrail’e müteşekkir olabilir miyiz. Ya da Muhteşem Yüzyıl filan gibi dizilerle ve bunları bize yaptıran Amerikan uşağı BAE ve Suudi Prensi’ne şükran duygusu içinde olabilir miyiz. Olamayız. Ama onlara, onların hizmetkarı olduğu Kraliçe’ye, İngiltere’ye, Amerika’ya, İsrail’e ve hepsinin sahibi olan küresel güçlere yani emperyal fillere bıyık altından alaycı bir gülümseme patlatabiliriz keyifle. 

Kurban olduğum, kurban olamadığım, olmak istediğim Rabbime hamdolsun!

Sevgi ve Saygılarımla 
Araştırmacı Gazeteci Yazar 
Vehbi Korkutata


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —