Bir reklamda firma “çok oluyoruz” diyor övünerek. Türkün gururu olarak kendini lanse eden firma kot üreticisi. Dünyaya kot satıyor.
Amerikan çobanlarının inek güderken giydiği dünyanın en paspal giysisini önce müslüman olan bu millete giydirdiler, sonra ürettirdiler ve dünya piyasalarında yol verip dünyaya Türk Malı diye sattırdılar. Hadi hep beraber gururlanalım..
Dallas, Flamingo Yolu vb Amerikan dizileriyle, Silvester Stallone, Anthony Quinn’lerle büyüdük biz. Bazen kendimi yokluyorum ve Holywood çekimi olmayan filmlerden zevk almadığımı farkediyorum. Bir zaman 1.000-1.500 bölüm süren Brezilya dizileri filan sarmıştı televizyonları. Sonra Hindistan filmleri. Hatta Bolywood deniyordu, Hindistan’daki film merkezine.
Bizde de Yeşilçam vardı. Adana’da fırınını ya da Kayseri’de bakkalını satıp, Beyoğlu’nda Yeşilçam Sokağı’nın ve Yeşilçam Kıraathanesi’nin yıllarca meşhur bir artist olacağı hayaliyle müdavim olanların, fırın parasını akşama kadar içtiği çay parasıyla tükettiği, çoğunlukla yılda 3-5 filme figüran olabilenlerin mekanı..
Yeşilçam marifetiyle mutlaka iyi filmler üretildi. Ama film endüstürisi artık Yeşilçam ismine sığmadı. “Yaparsak iyisini yaparız” Türk özgüveniyle diziler ve filmler yapıldı, yapıldı, yapıldı. Bunlar dünyaya satmaya başladı. En çok müslüman ülkelere.. yılda milyonlarca dolar ihracat yapılıyor bu sektörde.
İyi görünüyor değil mi? Aaah ah.
Bu filmlerde bir cami görüyor musunuz, namaz kılan, oruç tutan, milli ve manevi değerleri çağrıştıran bir unsur.. Yengesiyle bilmem ne yapan.. neyse detayına girmeyelim, söylemesi bile iğrenç. Söylemesi bile iğrenç de, bu konuları dizi dizi diziler yapıp hergün takip eden halk yığınlarına seyrettiriyorlar. Bu filmlerin yurtdışında en çok kimlere satıldığına bakıyorsunuz. Müşterinin Birleşik Arap Emirliği ve Suudi Arabistan merkezli, gerçekte emperyalistlere çalışan ve halkı dinden uzaklaştırmakla vazifelendşrilmiş şirketleri görüyorsunuz.
Yani bizden aldığı bu filmleri tüm islam beldelerinde yayınlayıp “aha işte umudunuzu bağladığınız Türkler bu işte” diyorlar.. filmi icat edip önce bize seyrettirdiler. Sonra film çekmeyi öğretip kendi usulleriyle bize film ürettirip dünyada satışına yol verdiler. Suudi Arabistan’a sebze, makine, silah vb satamıyorsun ama film satıyorsun. Bu kanalla tüm Ortadoğu ve Afrika’da filmlerin izleniyor. Mubarek olsun. Amcasının karısıyla bilmem ne eden, mini etekli, sapık cinsel tercihli Türkiyeli Türkler.
Bir de AVM’ler var. Bunu da önce bize öğrettiler. Sonra Türk girişimcileri vasıtasıyla dünyaya yaydılar. Hadi buyrun.. Türk müteahhitleri Sudan’da, Kazakistan’da orda burda AVM yapıyor ve işletiyor.
Kılık yabancı, usûl yabancı, üslùp yabancı, dialoglar yabancı.. firma üniforması giymiş mini etekli tezgahtarlar, tipi kaymış cinsiyetini şaşırmış garsonlar, orasına burasına garip garip dövme yaptırmış insanlar ve bu mekanların müdavimi olmuş sizin çocuklarınız.. Dışarı mı çıkacaksın, al çocukları, git AVM’ye. Marketten yap alış verişi, bas kredi kartını, mağazadan al kazağı gömleği, bas kredi kartını, çık yukarı ye Mc Donalds’tan hamburgeri bas kredi kartını. Ölsün bakkal niyazi, gebersin butik Necati, cehennemin dibine gitsin lokantacı Kemal usta..
Ya bizde esnaflık kültürünü yerleştiren ahilerdir. İslam tasavvufunun yerleştirdiği esnaflık kültürünü terkedip emperyalizme tabi ve onlara taşeron olduk. İlleri bırak ilçelerde bile bu AVM’lere ve bunların arkasındakilere göbekten bağlandık.
Patlıcan kaç para diye Google’a yazın. Karşınıza 43.20 TL çıkacak bugün. 20 kuruşu da var haa. Gidin pazarcı Kamil’e. Size mutlaka 1 kg nun 50-100 gr üzerinde tartacak ve sizi sadece pazarda tanıyor olmasına rağmen gereğinde haftaya ödemek yapacak olmanıza itiraz etmeyecektir. Emperyalizm, bu AVM’leri peydahlamadan önce pazarda patlıcan hiçbir zaman afaki fiyatlara satılmadı.
Her yerde faaliyet gösteren ve kamu kurumu niteliğinde olan Tarım Kredi Kooperatifi’nin de üreticinin kanını emen tefeci bir kurum olduğunu bir cümle ile ifade etmek isterim.
AVM’ler uluslararası fiyatlara tabidir. Bu fiyatların altına ya da üstüne satamaz, satmaz. Altında satacak olsa zaten yurtdışına yüksek fiyata toptan satar. Yani AVM’ler uluslararası fiyat bekirleyicilerinin insiyatifine tabidir. Hadi buyrun..
Taze meyve ve sebzede zamanlama çok önemlidir. Mesela salatalık olgunlaşınca bunu toplamak ve aynı gün satmak zorundadır, üretici. Satın alan da ertesi gün tüketiciye ulaştırmak zorundadır. Aracılar ancak ertesi gün elden çıkarabileceği malı alırlar. Dolayısıyla üretici bazen kâr eder bazen de zarar eder. Ama aracı daima kâr eder. Sistem bu. Üreticilik daima aracıya gebe, ezilme tehdidi altında iş yapan bir sektördür. Malın tarlada 1 TL, pazarda 5 TL olması doğal sonuçtur mevcut sistemde. Hükümetler bu çarka çomak sokamaz. Soksa üretici belki 2 TL ye satacak ama tüketici aracının hışmına uğrayıp 10 TL ye alacak.
Tamam da devlet ne güne duruyor. Buna illaki üretici-aracı-tüketici lehine daha adil bir işleyiş sistemi bulamaz mı.. bulabilir. Bulmalı da. Devlet olmanın anlamı ne. Yoksa biberin 30 lira 55 kuruş, patlıcanın 43 lira 20 kuruş olmasının bedelini öder.
Temel ihtiyaç malzemeleri, serbest piyasa ekonomisi teraneleriyle birilerinin insiyatifine bırakılamaz. Hele uluslararası emperyalizmin kontrolüne hiç bırakılamaz.
Bakkal Niyazi’yi, butik Necati’yi, manav Cemal’i, pazarcı Kamil’i küstürürseniz bu işten en çok siz zararlı çıkarsınız. Ahlakın bozulduğundan, dinin elden gittiğinden, LGBT’nin yaygınlaştığından, işsizlikten, hayat pahalılığından, hükümetin başarısızlığından, dış güçlerin oyunlarından, çocuklarınızın kendi milli manevi değerlerini sahiplenmeyişinden filan şikayet etme hakkınız da olmaz.
Sevgi ve Saygılarımla
Araştırmacı Gazeteci Yazar
Vehbi Korkutata
