Gün geçmiyor ki; sosyal medyada ve TV kanallarında şiddetsiz ve aksiyonsuz bir gün geçsin!
Kimileri şuursuz bir şekilde trafikte, bilinçli veya bilinçsiz yapılan en ufak bir tartışmada, gerek silah doğrultarak ve gerekse diğer bazı kesici ve darp edici aletlerle insafsızca ve şuursuzca birbirlerini darp edip, ölümüne dahi sebep olmasın!
Nitekim eylemi gerçekleştirirken kadın, çoluk çocuk, yaşlı gözetmiyorlar.
Dinimize, örf ve adetlerimize göre eylem ne olursa olsun kadının, yaşlıların ve çocukların bulunduğu ortamlarda kavga ve gerginliğe müsaade edilmemesi gerekir.
Tabiki sadece trafikte gerçekleşmiyor;
Komşular, akrabalar, arkadaşlar, ortaklar, ev sahibi ve kiracısı arasında ve bir çok platformda mana veremediğimiz, anlayamadığımız gerginlikler ve kargaşa ortamları oluşabiliyor.
İnsanların en çok ihtiyaç duyduğu konu; huzur, güven ve mutluluktur.
Bu huzur ve güven de ancak ve ancak mensubu olduğumuz yüce dinimizin emir ve tavsiyelerine uymakla elde edilir.
Bireysel ve toplumsal huzurumuza etki eden; insan olarak davranışlarımız üzerinde olumlu veya olumsuz izler bırakan çok farklı duygusal özelliklerimiz bulunmaktadır.
Bunlardan bir tanesi de öfkedir. Yaratılışımızda var olan bu duygunun elbette tamamen yok edilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla mutlaka kontrol altına alınması gerekir. Dinî terbiye alan ve Kur’ân ahlakı ile ahlaklanan bir Müslümanın öfkesine hâkim olmayı, sabretmeyi, kısacası otokontrolünü yapmasını bilmesi icap eder.
Zira aile münakaşalarının, huzursuzlukların ve şiddetin çoğu öfkenin sonucudur.
Öfke, öyle bir hastalıktır ki; ne eşler arasında, ne evlat ile anne, baba arasında, ne akrabalar, ne arkadaşlar ve ne de komşular arasında huzur bırakır.
Hızla yayılan bir virüs gibi bütün organlara yayılarak sevgi bağlarını koparır, insanlar arasında bir gerginlik, soğukluk ve nefret oluşturur, telâfisi mümkün olmayan sonuçlara sebebiyet verir.
Söze hacet yok! Atalarımız “Öfkeyle kalkan zararla oturur" diye boşuna söylememiş!
Şiddeti ve öfkeyi bir kahramanlık olarak göstermek doğru değildir.
Çünkü güçlü ve kendine güvenen insanlar daima sakin; zayıf ve aciz olanlar ise öfkeye meyillidir.
O halde sevgi bağlarımızı koparan, bize dünya ve ahirette pişman olabileceğimiz şeyleri yaptıran ve toplumda huzur bırakmayan bu hastalığa karşı ne yapmalıyız?
Her şeyden önce bir imtihanda olduğumuzu unutmadan öfkeyi, asabiyeti önleyecek ve de kontrol edecek en büyük mekanizma olan sabrı harekete geçirmeliyiz.
Yüce kitabımız Kur’an’ı kerim' de yer alan “Her kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, takdir edilmeye değer işlerdendir” âyeti, öfkeyi, yenmenin ve sabretmenin büyük bir takvâ eseri olduğuna işaret etmektedir.
Hz. Ömer kendisine haksız yere hakaret eden birine; “Vallahi elimle de, dilimle de sana karşılık verebilecek durumdayım. Ama ben Müslüman oldum, eskisi gibi her aklıma geleni söyleyemem, her aklıma geleni de yapamam. Çünkü ben Allah’a ve âhiret gününe inandım ve hesap vereceğimi biliyorum. Böyle olmasaydı işler farklı olurdu” şeklinde cevap vererek öfke kontrolünün en güzel örneklerinden birini vermiştir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) de; haklı bile olsa öfkeden ve kavgadan uzak durmanın karşılığının ancak cennet olacağını müjdelemiştir.
Müslüman olmadan önce öfkeli ve hırçın bir ahlâkı olan Hz. Ömer’i İslamiyet; son derece sabırlı, affedici, merhametli ve adaletli bir hale getirdiyse, bizler de inancımızın ahlakımıza ne derece etki ettiği üzerinde detaylı bir şekilde düşünmeliyiz.
Kıymetli okurlarım; öfkenin kendisi, kötü bir hastalık olması yanında birçok kötülüğün de anasıdır.
Ayet'i Kerimede, “O mü’minler, bollukta ve darlıkta Allah (C.C)'için infâk ederler. Onlar öfkelerini yenen ve insanları affeden kimselerdir. Çünkü Allah, iyilikle hareket edenleri sever.”
Kavga, küslük, kin, intikam, gıybet, ayıplama, kötü söz ve hakaretlere sebep olduğu gibi bütün insanî ve ahlâkî ilişkileri de bitirir, dostluğu ve güveni yok eder.
O halde bu öfke ateşini sabır suyuyla söndürmeliyiz.
Dua ile Yüce Allah’a yakarışta bulunarak yardım talep etmeliyiz.
Kur’ân'ı Kerîm ve hadis'i şeriflerde övülen ve cennetle müjdelenenlerin, öfkesini yenen ve affetmeyi tercih eden kimseler olduğunu unutmamalıyız.
Temennim odurki; 14 mayıs seçimlerine kadar ve seçim sonrası birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhu ve havası hâkim olsun, yaşansın.
Malumunuz seçimlerin kazananı ve kaybedeni olur, nihayetinde bu bir yarıştır. Halkın teveccühünü kazanan mazbatasını alır ve devleti yönetmeye hak kazanır.
Dolayısıyla öfke, Kıskançlık ve ötekileştirmeye HAYIR!
Birlik, beraberlik ve kardeşçe yaşama "EVET" diyoruz!
Yüce Rabbim bizleri öfkesine hâkim olan, Allah için sevip, Allah için buğzeden kullarından eylesin inşallah!
Sevgi ve muhabbetlerimle...