Gafil insanoğlu sınırlı bir ömrü sınırlı bir zaman ve mekânda tüketerek yaşar ve nihayetinde ölür.
İçindeki yaşama bağlılık öylesine güçlüdür ki hayatının bir gün ölümle sonlanacağını bilmesine rağmen hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar.
Nitekim ağzımızın tadını kaçıran ölüm, hayattaki en gerçek göstergedir.
Ölüm, artık ölümün olmayacağı bâki hayata geçiş kapısıdır.
Bu nedenlerden dolayı Peygamber Efendimiz (S.A.V) “Ağızların tadını kaçıran ölümü, çokça hatırlayın.” buyurmuştur.
Şuurlu bir mü'min sınırlı ve ölümlü hayatı sonsuz ve ölümsüz ahiret hayatına sermaye yapabilen kimsedir.
Bu kimseler tefekkür edebilen, basiret ve akıl sahibi insanlardır.
Basiret uzağı görebilmeyi ve gerçekleri sezebilmeyi ifade eder.
İbret almak ise; ortaya çıkan olaylara bakarak görünmeyen arka plana ve hikmete muttali olmaktır.
Hz. Ali “İbret alınacak şey ne kadar çok, ibret alan ise ne kadar az!” demiştir.
Sadi Şirazî ise “Kuş başka bir kuşu tuzağa düşmüş görünce taneye yaklaşmaz.
Sen başkalarının başına gelen hatalardan ibret al ki başkaları senden ibret almasın.” diyerek ibret almanın, ders çıkarmanın önemine vurgu yapmıştır.
Başımıza gelen sıkıntı, bela ve musibetlere “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” diyerek teslimiyet göstermek aynı zamanda hayata karşı aldığımız tavrı ifade eder.
Burada daha hayattayken Rabbimize yönelmemiz, istikametimize çekidüzen vermemiz tövbe ve istiğfarda bulunmamız gerektiğine vurgu yapılmıştır.
Bütün insanlığa sesleniyorum:
Eyy insanoğlu; Gazze’de yaşanan vahşet, öldürülen bebekler, katledilen çocuklar, hamile kadınlar, yaşlılar, bombalanan camiler, okullar, hastaneler, yerlebir edilen mabetler sizleri yaralamıyor mu? Gönüllerimize kor ateşler düşürmüyor mu?
Suriye’de yıllardır süren savaş, yüz binlerce ölü, milyonlarca göçmen bize hiç mi bir şey ifade etmiyor?
Lübnan ve ürdünü işgal etmeğe kalkışan lain güruhlar hiçmi bizleri endişelendirmiyor?
Bütün bir dünyanın kör ve sağır kesildiği Doğu Türkistan, Arakkan’da yaşanan soykırım insanlığımızı sorgulamamıza sebep olmayacak mı?
Bütün bu yaşananları geçti gitti, oldu bitti diyerek unutacak mıyız?
Kur’an’ın ifadesiyle “Ey insanlar! Bu gidiş nereye?” diye sorgulamayacakmıyız?
Bunca ölüm, bunca yıkım, bunca vahşet varken biz insanlığın neresindeyiz?” diye sorgulamayacak mıyız?
Bütün bu olanlar bizim Allah’a iltica etmemize, malayaniden uzaklaşmamıza, silkinip kendimize gelmemize; kısaca “ibret” almamıza vesile olmayacakmı?
Yüce Rabbimiz âyet-i kerîmede: “Kendi kendilerine, Allah’ın gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr etmektedirler”
Bu durum ibret nazarını kaybetmiş, gaflet içine düşmüş kulun hâlidir.
Fahri kâinat Efendimiz de bu kulun durumunu şöyle tarif etmektedir: “(Gaflete) dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi unutan kul ne bedbahttır! Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır!”
Çetin koşullar altında, zor zamanlarda yaşayan ne ilk ve nede son Müslümanlarız.
Yaşanmakta olan olaylar bizi asla ümitsizliğe ve çaresizliğe düşürmemeli.
Unutmayalım ki; günahta haddi aşan kullar olsak da rahmetinden ümit kesmememizi öğütleyen bir Rabbimiz var.
Bizler sabırla üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeye devam edeceğiz.
Tövbe kapılarında arınacak, Allah’ın sabredenlerle beraber olduğu bilincini diri tutmaya devam edeceğiz inşallah!
Yüce Allah'ın rahmeti, bereketi ve mağfireti hakka tabi olanların üzerine olsun İnşallah!
Sevgi ve muhabbetlerimle...