İslâm dini yaratılış gayemizi idrak etmemizi ve yaşantımızı Kur’an ve sünnet ölçüsünde düzenlememizi emreder.
Nefes aldığımız müddetçe hayatımızın her aşamasında Allah’ın rızasını kazanacak şekilde yaşamamızı ve her bir kararımızı bu şuurla şekillendirmemizi ister.
Nitekim; mü'min kimliğimiz, imanımızla amellerimiz birleştiğinde gerçek manada anlam bulacaktır.
Şu fâni dünya hayatında maalesef haz ve hız ön plana çıkmıştır, maneviyat yerine maddiyat daha belirgin hâle gelmiştir.
Şehir hayatının keşmekeşliği, artan kibir, şatafat ve gösterişle birlikte insanlar arası ilişkiler giderek azalmış, toplumlarda bencillik artış göstermiştir.
Geniş evler inşa etme ve beton yığınları oluşturma hırsı bizleri maddiyat peşinde koşturmuş ve maneviyattan hızla uzaklaştırmıştır.
Dolayısıyla toplum içindeki dayanışma zayıflamış, bu da bizi kalabalıklar içinde âdeta yalnızlığa mahkûm etmiştir.
Birbirimizin kusurlarını örtmemiz gerekirken, kusur arayan ve âdeta birbirleriyle yarışan bir toplum haline geldik.
Zira bu karanlık ve belirsiz tablodan kurtulmak, şüphesiz Kur’an ve sünnet rehberliğinde mümkündür.
İslâm bize maddi ve manevi ihtiyaçlarımız arasında bir denge kurarak doğru ve dengeli bir yaşam sürmemizi emreder. Böylece modern dünyanın sunduğu geçici heveslerin ötesine geçebilir, gerçek manada refaha ve huzura erebiliriz.
İslâm’ın rehberliğinde, Allah’ın rızasını kazanacak şekilde dengeli bir hayat yaşamak, çağımızın en büyük ihtiyacı hâline gelmiştir.
Sahâbei kiram efendilerimiz evlerinden çıkarken hanımları onlara “Allah' tan kork; haram kazanma! Zira biz dünyada açlığa sabrederiz, fakat kıyamet gününde cehennem azabına sabredemeyiz.” diye nasihat ederlerdi. Bu, modern dünya' da Müslümanca duruş sergileyebilmek için örnek alınması gereken bir tutumdur.
Gösterişin zirve yaptığı bu modern çağda, Müslüman’a yaraşır bir tutum içinde olmak istiyorsak, tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz ve tüketim çılgınlığına ayak uydurmak yerine, önceliklerimizi belirleyerek tüketmeliyiz.
Düğünlerimiz, toplumsal etkinliklerimiz ve günlük yaşantımızda mütevazı olmayı tercih etmeli, israftan kaçınmalıyız. En önemlisi gösterişten ve riyâdan Allah’a sığınmaktır.
Nihayetinde ihtiyacımızın fazlasını değil, sadece ihtiyacımız kadar olanı tüketmeye özen göstermeliyiz.
Rehberimiz Peygamber Efendimiz (S.A.V) yokluk ve sıkıntı günlerinde bile ashabına her daim şükrü hatırlatmış, şükürsüzlüğü ve nankörlüğü de yasaklamıştır.
Aynı zamanda mü'minleri haddi aşmama konusunda ikaz etmiş; israftan sakındırmıştır.
Önderimiz, Fahrî kainat Efendimiz “İnsanoğlu kıyamet günü şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamayacaktır!
Ömrünü nerde ve ne şekilde tükettiğinden, gençliğini nasıl yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve öğrendiği bilgilerle nasıl amel ettiğinden.” diye buyurmuştur.
İslam’da kazancın helal olması gerektiği gibi, kazancın nerede ve nasıl harcanacağı ile ilgili de helallik ölçüsü mevcuttur.
Bu da Allah'uTeâlâ’nın rızasını gözetmekle, haramlardan sakınmakla, cihaddan geri durmamakla, ibadet ve taatlerimizi yerine getirmekle, İslâm ahlakını yaşamımızın her alanına hâkim kılmakla mümkün olacaktır.
Yarabbi İslâm coğrafyasında akan kanı ve zulmü durdur, akan gözyaşlarını dindir, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağla, İslâm düşmanlarına fırsat verme, inananlara güç, kuvvet, İslâm şuuru ve basiret ver, tekfuru zelil ve mağlup, Müslümanları galip ve muktedir eyle, yardımını ve rahmetini esirgeme üzerimizden, akıbetimizi hayr eyle...
Yüce Rabbim bizleri Müslümanca yaşayan ve emrolunduğumuz gibi dosdoğru olanlardan eylesin inşallah!
Sevgi ve muhabbetlerimle...