İslâm dini; genelde tüm insanların, özelde ise biz Müslümanların bütün hayat alanlarına temas edip onlara nizam veren ilahî bir sistemdir.
Yaşantımızın bütün alanları için bir düzen getirdiğinden dolayı da genel anlamda bizim için bir düşünme, algı, hissediş ve davranış biçimi, aynı zamanda topyekûn bir hayat tarzıdır.
Yüce Allah (C.C) Kur’anı Kerim' de, Peygamber Efendimiz (S.A.V) de hadîs'i şeriflerinde hayatın getirdikleri karşısında nasıl duruş sergilememiz gerektiğini bizlere öğretmektedir.
Kerim kitabımız Kur’an ve Hz. Peygamber’in örnekliğine en çok ihtiyaç duyduğumuz alanlardan birisi de musibetler karşısındaki davranışımızdır.
Cenâb'ı Allah (C.C) şöyle buyurmaktadır: “O kötü fısıltılar ancak şeytandandır, bu da iman edenleri üzmek amacıyladır. Hâlbuki Allah’ın izni olmadıkça o onlara hiçbir şekilde zarar verici değildir. O hâlde mü'minler Allah’a güvenip dayansınlar.”
Ayet'i Kerime'de Rabbimiz herhangi bir üzüntüyle karşılaştığımız zaman kendimizi kaybetmememizi ve korkmamamızı, onun yerine O’na dayanıp güvenmemizi istemektedir.
Zira Yüce Rabbimiz üzüntü ve her türlü sıkıntımızdan kendisinin en iyi şekilde haberdar olduğunu ve bizi terk etmediğini bildirmektedir.
Bu güven şeytanın fısıldamalarına karşı güçlenmemizi sağlayacak ve onlarla amel etmememizi kolaylaştıracaktır.
Nitekim yaşadığımız üzüntü ve sıkıntılara karşı Rabbimizin “üzülmeyin” emri hüzünlenmemizin yanlış olduğunu ifade etmez, bu duyguya götüren iğrenç davranışlardan sakınmamızı emreder.
Bu davranışın en mükemmel örneğini Peygamber Efendimiz (S.A.V) bizzat göstermiştir. Oğlu İbrâhim henüz bebekken hastalanıp vefat ettiğinde Peygamberimizin kalbi hüzünle dolmuş ve gözlerinden yaş akmıştı. “Sen de mi ağlıyorsun ey Allah’ın Resulü?” diye sorulunca, “Bu merhamettir.” buyurarak, “Gözümüz yaş döker, kalbimiz hüzün çeker, fakat Rabbimizi razı etmeyecek söz sarf etmeyiz. Ey İbrâhim! Senin ayrılmandan bizler üzgünüz!” şeklinde sözlerini noktalamıştır.
Rehberimiz, Resulullah Efendimiz (S.A.V) burada hüzünlü ve kederli zamanlarımızda olması gerekenin Allah’a karşı isyankâr olmayıp, Ona güvenmek olduğunu buyurmaktadır.
Dolayısıyla bizler üzüntülü ve kederli hallerimizde Allah’a dosdoğru bir şekilde güvenmeli, dayanmalı ve bize her hâlükârda iyilik ettiğine iman etmeliyiz.
Zira bizler zor zamanlarımızda tepkisel ya da vurdumduymaz bir tavırla hareket etmemeli, üzüntü ve kederlerimizin de Allah’ın kontrolünde olduğunun idrakinde olmalıyız. Bu, sabrımızın ilk merhalesidir.
İkinci merhalesi ise Allah’ı hoşnut edecek eylemlere kararlılıkla devam etmemizdir.
Bu şekilde davranmaya gayret ederek üzüntü ve kederlerimizi, sinir ve öfkemizi doğru yönetmeli, dünya ve ahiretimizi ihya edecek şekilde, onlarla baş etmenin yol haritasını izlemeliyiz.
Zira Yüce Allah; Kur'anı Kerim'de bildirdiği üzere, güçlü olmaya gayret ettiğimiz sürece bizi daha çok sevecek ve destekleyecektir.
Nitekim; kendini yönetmenin ilahî ve nebevî yollarını bilmek ve onlara uymaya gayret etmek, huzurlu olmak ve huzuru yaymak manasına gelmektedir.
Zira; nefisle olan cihad en büyük cihattır, vesselâm.
Sevgi ve muhabbetlerimle...