1571 de Kıbrıs fethedilirken en az 40.000 şehit vermiştik. Klavyenin tuşlarına basmak çok kolay, bir kere 4 e, 4 kerede 0 a bastığınızda bir ada için verdiğimiz kaybı yazarsınız. Arkasından gelen İnebahtı faciasını, ölenlerin karısını çoluk çocuğunu filan eklerseniz bu fethin Osmanlı’da nasıl büyük bir deprem yarattığını biraz anlarsınız. Osmanlı, bu adayı Katolik olan Cenevizliler’den almıştır. Ortodoks Rumlar ise fethin aşamalarında Osmanlı’nın yanında olmuştur. Rumların, yüzlerce yıl Osmanlı yönetiminde nasıl müreffeh bir hayat yaşadığından bahsetmeyelim, gerek yok. Yazmaya kalksak, 4 değil 5 kere tuşa basarak sayılarını ifade edebileceğiniz şehitler vererek, yüzlerce yıl, buralarda Ortodoks Rumları, nizam alem uğruna kafir gördükleri Katolik Cenevizlilerden, Venediklilerden, korsanlardan nasıl koruduğumuzu uzun uzun yazmamız gerekir. Elbette Rumları, efendi millet görüp onları korumak, fırsatını bulduğunda her türlü kalleşliği yapmaları, bizi katletmeleri için yapmadık.
1974 deki Barış Harekatı’nda verdiğimiz şehit sayısı yaklaşık 500 dür. Buna 1. Dünya Savaşı’ndan sonra her geçen zaman diliminde daha da cesaretlenen Rumların, gittikçe artan katliamlarında ölenler, hiç bulunamamış toplu mezarlarda sahipsizce yatanlar, Türk Mukavemet Teşkilatı’nda şehit olanlar dahil değildir. Bugün Kıbrıs’ta Rum yanlılarına oy atanlar Kıbrıs’ı kendilerinin zannediyorlar. Bugün kendi yöneticilerini kendileri seçsin diye Anadolu’dan ölüme giden onbinleri unuttular.
Kıbrıs, bizim için bir toprak parçasıydı 1974 yılında. Biz o zaman ne turizmi, ne ticareti, ne adanın geo-stratejik önemini, ne sonradan ayıktığımız trilyonlarca dolarlık hidrokarbon yataklarını biliyorduk. Yıllarca bizi işgalci olarak tanımladılar. Kendi toprağımızda yabancı olduk. Yüzyıllarca Osmanlı himayesinde, sonra İngiliz himayesinde yaşamış Rumlar güya kurdukları devletle Türkiye Devleti’ni adadan çıkartacaklar, sonradan yerleşmiş Türkleri Anadolu’ya iadeli taahhütlü gönderecekler, kalanları da azınlık diye tanımlayıp adaya çökecekler. Onlar için katliamlarına kurban ettikleri, onların zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınanlar kelle hesabına dahil değil.
Batının neden Kıbrıs konusunda ısrarlı olduklarını hidrokarbon yataklarına ayıktığımızda çözdük. Şımarık Yunanlılar ise eminim hala Avrupa için kıymetlerinin Aristoteles’ten filan kaynaklandığını ya da olası bir Türk istilası karşısında bizim önümüzde Avrupa’nın korumalığını yaptıklarından ileri geldiğini zannediyordur.
Rum kesimi, bizim kabul etmediğimiz kıta sahanlığı yorumları ile denizi parselleyip bazı arama ruhsatları verdi. Geçen sene bu zamanlarda 200 civarında savaş gemisi Kıbrıs etrafında ring yapıyordu. Gemiler, bu parsellerde alınan ruhsatlara göre arama yapmak isteyen şirketlerin mensup oldukları devletlere aitti. Ama donanmamız büyük bir kararlılıkla hiçbirine göz açtırmadı. Arama yapmaya gelen gemiler geri çevrildi.
Kıbrıs’ın güneyinde İsrail, kendi kıta sahanlığı içinde büyük doğalgaz kaynakları buldu. Bu gazı esas alıcısı olan Avrupa’ya ulaştırmanın iki yolu var. Birincisi, uzun bir güzergah üzerinden, bata çıka Yunan adalarından geçtikten sonra İtalya’da karaya çıkarıp, oradan Avrupa’nın içlerine iletmek. İkincisi kısa bir güzergahla Mersin’de zaten var olan doğalgaz iletim kanalına eklenmek veya istimlakı, servis yolu halledilmiş belirli güzergah üzerinde yapılacak ek boru hattı ile gazı iletmek . Birinci alternatifi çok zorladılar ama hiçbir Avrupa devleti fizibıl bulmadığı için desteklemedi. Yani alım garantisiyle, maliyetli boru hattı inşasına ortak olmak istemedi. Amerika’da siyasi olarak desteklemeyeceğini açıkladı. İkinci yol Mersin..
9 martta İsrail cuhurbaşkanı Türkiyeye gelecekmiş. Gelsin. Bu ülkeye kimler geldi kimler gitti. Hatta bazısı geldi ve gitmedi. İsrail cumhurbaşkanının gelmesi bir şey değil. Konu, Rusya’nın tehdit olarak kullandığı doğalgaz tedarikinde, Avrupa’nın onlara olan enerji bağımlılığını kırmak ve Avrupa’ya doğalgaz satmak. Yıllardır bunun tartışması, fizibilite çalışmaları, siyasi tartışmalar, ayak oyunları, Kıbrıs üzerinde abidik gubidikler bitti ve hiç birinin bir işe yaramadığı anlaşıldı. Şimdi paşa paşa doğalgazını Anadolu üzerinden gönderecek. Bunun için bizi ikna etmesi de gerekecek. Biz bu hattın gerçekleşmesinin, Ortadoğu ve bazı Afrika ülkelerinde Türkiye’ye uygulanan örtülü ekonomik ambargoların gevşeyeceği sonuçlarını da beraberinde getireceğini düşünüyoruz. Aynı şekilde gerçeklikten uzaklaşmış Yunanlıların, ipe sapa gelmez savlarını tahammül kapasitelerini zorlayan gürültülerle dillendirmelerine daha az fırsat verileceğini bekliyoruz. Hatta tüm gücüyle Türkiye’ye karşı hasımlık yapan Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’nın yakın zamanda yumuşayan tavırlarını da buna bağlıyoruz.
Eğer iyi bir donanmamız olmasaydı, havada, karada, denizin altına üstünde, homojen, heterojen sürü, isimleri farklı farklı insansız silahlı araçlarımız olmasaydı, güçlü ve kararlı bir askeriyemiz, istikrarlı bir hükümetimiz olmasaydı, gözümüzün içine baka baka mavi vatanımızdan hidrokarbonumuzu çıkartılıp Avrupa’lı üstün beyaz ırkın hizmetine sunulurdu. Düşünün ki dünyada mazlum milletler nasıl sömürülüyor. Düşünün ki geçmişte nasıl itilip kakıldık ve halk olarak bizim haberimiz bile olmadı çoğunda.
Yıllık yaklaşık 50 milyar dolar bütçe açığımız var. Devletimizin siyasi olarak elini zayıflatan bir konudur bu. 50 Milyar dolar yıllık enerji tüketimimize denk geliyor. En önemli ithalat kalemlerine ciddi teşvikler verildi. Karadeniz’de doğalgaz bulundu. Pandemi ve buna bağlı türbülanslar olmasaydı ithalat-ihracat denkliğini sağlayıp, sırtımızdaki kırılgan ekonomi yükünden kurtulacaktı Türkiye siyaseti. Umarız bunu başarmak için çırpınan cumhurbaşkanımızın gayretleri bereketlenir.
Sevgi ve Saygılarımla
Araştırmacı Gazeteci Yazar
Vehbi Korkutata